script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Peygamber Efendimizin Soyu ve Yakınları



Peygamber Efendimizin Soyu ve Yakınları: peygamber efendimizin annesinin ismi , peygamberimizin dayısı , peygamberimizin annesinin soyu vs..

Peygamber efendimiz Kureyş kabilesindendir. Kureyş kabilesi ise aynı soydan gelmekteydi. Fertleri uzaktan, yakından birbirleriyle akrabaydı. Bu nedenle birbirlerine; amcamın oğlu, kardeşimin oğlu ya da amcamın kızı, kardeşimin kızı diye hitap etmekteydiler.

İslam tarihindeki olayları tam manasıyla anlayabilmek, doğru irdeleyebilmek için peygamber efendimizle kavmi arasındaki akrabalık ilişkilerini de yakından bilmek gerekir.

Fakat daha önce belirttiğimiz gibi peygamber efendimizin soyu Kureyş kavmi ile iç içedir. Bu bile başlı başına çok geniş ve derin bir konudur. Biz burada sadece peygamber efendimizin soyu ile İslam tarihinde adı geçen kişilerden bahsedeceğiz.

= = =

Erba´in-i İdrisiyye 13. İsm-i Şerif



Kuran´da Nesih ve Mensuh


Nesih ve Mensuh meselesi ayeti kerime ve hadisi şerifler ile sabit iken bunu inkar edenlerin kendi görüşlerinden başka delilleri bulunmamaktadır.

Nesih: İzale, bertaraf, ibtal ve yok etme; izale edilen şeyin yerine başka birinin konulması veya konulmaması, nakletme, kaldırma, hükümsüz kılma, istinsah etme, değiştirme, tahvil etme (nesha) fiilinin mastarıdır.

Istılah âlimlerince nesh değişik şekillerde tarif edilmiştir. Neshin, ıstılâhî tariflerinin ortak noktaları alınmak suretiyle şu şekilde tarifi mümkündür: “Nesh, şer’î bir delil ile sabit şer’î ve fer’î bir hükmün daha sonra gelen yeni şer’î bir delille kaldırılması, ilgası, tebdil ve tağyîr edilmesidir.” Bu şekilde kendinden önceki hükmü kaldıran delile “nâsih”, hükmü kaldırılan delile de “mensûh” denilir.

Alimler neshi ve mensuh meselesine ve bu konu ile alakalı ayetlere vakıf olmayanların ayetlerden hüküm çıkarmaya çalışmalarının ve Kur’andan vaaz vermelerinin caiz olmadığını bildirmişlerdir.

Kur’an-ı Kerimde bu konuda çok açık ayetler bulunmaktadır. Şöyle ki:
“Biz herhangi bir ayeti nesheder veya onu unutturursak, ondan daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki; gerçekten Allah her şeye Kadir’dir.” (Bakara 106)


“Biz bir ayet yerine başka bir ayeti değiştirdiğimizde, o kişiler: ‘Sen ancak bir uydurucusun!’ derler. Oysa Allah neyi indireceğini pek iyi bilmektedir. Doğrusu onların pek çoğu bilmezler.” (Nahl 101)

“(Ey Habibim) Biz seni okutacağız da sen asla unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Çünkü O âşikârı da bilir, gizliyi de” (el-Âlâ, 6-7)

Kur'an Ayetleriyle Konuşan Kadın



Bu istikâmette dilini ve gönlünü Kur’ân-ı Kerîm’den başka bir şeyle meşgûl etmeyen, her istediğini Kur’ân-ı Kerîm’den âyet okuyarak isteyen, her sorulanı Kur’ân-ı Kerîm’den âyet okuyarak cevaplayan, lafza ve mânâya vâkıf nice kimseler yetişmiştir. İslâm büyüklerinden Abdullâh İbn-i Mübârek, bu vasıfları taşıyan bir kadının ibret ve hikmetlerle dolu hâlini şöyle nakleder:

«Allâh’ın Beytü’l-Harâm’ını hac ve Peygamberimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in kabrini ziyâret maksadıyla yola çıkmıştım. Yolda bir karartı gördüm. Dikkatlice bakınca ne göreyim: Sırtında yünden bir bürgü, başında da yünden bir başörtüsü bulunan yalnız bir kadın!.. Kendisine:

“–Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh!” diyerek selâm verdim.

O da, Yâsin Sûresi’nden:

(Bu da) çok esirgeyici Rab’lerinden bir selâmdır!” (Yâsîn, 58) âyetini okuyarak selâmıma mukâbele etti.

Ona:

“–Allâh senin iyiliğini versin! Sen burada ne yapıyorsun?” diye sordum.

A’râf Sûresi’nin 186. âyetinden:

“Allâh kimi şaşırtırsa, onu yola getirecek yoktur…” bölümünü okudu.

Anladım ki, yolunu kaybedip orada kalmış. Ona:

“–Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordum.

İsrâ Sûresi’nin 1. âyetinden:

“Kulunu bir gece Mescid-i Harâm’dan alıp Mescid-i Aksâ’ya götüren…” bölümünü okudu.

Anladım ki, kendisi haccetmiş, Beytü’l-Makdis’e (Kudüs’e) gitmek istiyor. Kendisine:

“–Sen kaç gündür buradasın?” diye sordum.

Meryem Sûresi’nin 10. âyetinden:

“Sen sapasağlam olduğun hâlde, üç gece…” bölümünü okudu.

Ben:

“–Senin yanında yiyeceğin bir şey göremiyorum?” dedim.

Erba´in-i İdrisiyye 12. İsm-i Şerif


Son Dönem İlahiyat Profesörleri (Çok Önemli) -2



Hz Ebu Bekir , Hz Ömer, Hz Aişeyi رضى الله عنهم hiç sevmezler (çocuklarına dahi bu isimleri takmazlar), Hz Aişeye namus iftirası atarlar (ki Hz Aişeye رضى الله عنهاn(3) atılan bu iftira hususunda masum olduğuna dair Ayeti Celile inmiştir). Dalalet fırkaları içinde en kötüsü bu olduğu söylenir zira Sahabe-i Kiram’a رضى الله عنهم buğz eden bir fırkadır. Hususiyetle kâfirlerle savaşmazlar, savaşları genellikle Müslümanlarladır. (Şiî şah yönetimi, Osmanlının avrupaya bütün gücüyle yönelmesinde ciddi şekilde sorun teşkil etmiştir)
Peygamber Efendimizinin صلى الله عليه وسلم “Ben Peygamber gönderilmesem, Ömer(رضى الله عنه) gönderilirdi” buyurduğu zat’a son derece buğz etmektedirler.
Akılcı taife : Genelde bunların çoğu akıl yürütür , hocaları mason Abduhun izini sadakatle takib ediyorlar … mesela Abdulaziz Bayındır Kur’an-ı Kerimde; Kur’ana abdestsiz ellenmez diye Ayet göremeyince (malumdur ki Ahkâmı devamlı Ayeti Kerimelerden çıkartıyor müctehit efendi !) abdestsiz ellenebilir diye basıyor fetvayı …
Dikkat :Bunlar muhtemelen Ayeti Celilede bulamadıkları için; hayızlı kadın namaz kılar ya da oruç tutar diyorlar. Halbuki ikisinide yapamayacağı Hadis-i Şeriflerle sabittir. Bu mesele 1400 senedir bu şekildedir. Ne namaz kılabilir ne oruç tutabilir ne de cima edebilir. (Süleyman Peygamber
على نبينا وعليه السلام zamanından dahi kıssalar vardır bu konuda)
Hangi ilahiyat Profösörü hangi sakat fetvayı veriyor :
Abdulaziz Bayındır : Vehhabi görüşü üzeredir. EvliyaULLAH’ı ve kabir ziyareti yapanı müşrik ilan eder, şefaati inkar eder. (Mecazı mürselin alakalarını sorsan yada birkaç tanesini sayıp misaller istesen yüzünüze bakakalırlar da, tvlere çıkıp yarım yamalak arapçalarıyla temiz Müslümanları müşrik olmakla itham ederler…)
Evliyayı duada vesile kılmayı, gider arada hiçbir teşbih alâkası yokken müşriklerin putlarını vesile kılmasına kıyas eder… Bu zat, ilahiyat proflarının içinde itikadı en sakat olanlarındandır. Zira Evliyayı(ALLAH dostlarını) müşrik olmakla nitelendirmektedir (haşa).
Hayrettin Karaman :Yahudi ve hristiyanlar Cennete girecek , onlar için imanın şartı ikidir diyor(imanın iki şartına inansın tamam; Yani demek oluyor ki Peygamberimize صلى الله عليه و سلم ve Kur’an-ı Kerime inanmasada, Cennete girermiş, “polemik değil diyalog kitabından” )…
Süleyman Ateş :hristiyan ve yahudilerin de (Efendimize (
صلى الله عليه و سلم) inanmasa da) Cennete gireceğini iddia etmektedir. “ALLAH’a inanan ve O’na ibadet eden iyi ahlak sahibi insanlar hangi dinden olursa olsun, Cennete giderler.” diyor. İsa عليه السلام ın ineceğini inkâr ediyor ve ikinci kat semada oksijen olmadığı ve orada nasıl yaşayacağı gibi komik şeyler söylemektedir.) <<
Mustafa İSLÂMOĞLU :“Kadere iman tartışmalı fazlalıktır” (iman bilinci sh17.) Cennet ve Cehennemin zamanı gaybi bir konudur. bu konuda konuşmak gaybı taşlamaktır. “bunu ALLAH bilir” diyor(acaba hiç mi Kur’anı Kerim okumadı bu zat): Halbuki: Birçok Ayeti Celile de Cennet ve Cehennemin Ebedi olduğu bildirilmiştir bu zatın dediği gibi gaybi bir konuda değildir. Ayeti Celile’de açıklanan bir şey nasıl gaybi bir konu olabilir ? “Girin Cehennemin kapılarından, içlerinde ebedi kalmak üzere.” Mü’min Sûresi/76Bu zatın hareket tarzı Osmanlı zamanında Müslümanların akâidini bozmak için şii safevi(iran) devleti tarafından dersaadet olan İstanbul’a gönderilen ilmi seviyesi yüksek şii ajanlarının hareket tarzı gibidir. Kendisini Sünni gösteren görevli bir şii olmasından korkulmaktadır…
Bayraktar Bayraklı :

Cebrail(A.S)ın Hızı...



Peygamber Efendimiz Cebrail (a.s) a sordu:
Ey cebrail hiç 7 kat semadan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indin mi?
Cebrail : evet Ya Muhammed 3 kez dediğin şekilde indiğim oldu.
bunun üzerine Peygamberimiz sordu : nasıl oldu anlat

1. si dedi Cebrail ,Hz.İbrahim ateşe atılırken Allah (c.c) bana dediki : Sor bakalım İbrahim'in bizden bi dileği varmıdır
O sırada ibrahim ateşe atılmış şekilde havada ilerliyor(o zaman mancılık yöntemiyle ateşe atmışlardı İbrahim Peygamberi)
Cebrail : hemen süratle indim yeryüzüne ve İbrahim e sordum ; Varmıdır Rabbinden istediğin birşey
İbrahim peygamber cevapladı: Çekil çekil...Rabbim den geldiyse Başım üstüne.
Bunun üzerine Yaradan emretti.Ateşe serin ol Yere yumuşak ol dedi.

Peygamber efendimiz ya 2. si diye sordu Cebrail'e
Cebrail (a.s) : yine İbrahim oğlu ismaili kurban edeceğinde bıçagın keskin yerini değil sırt tarafını ismailin boğazına sürtüyordu kesmek için.
tam farkına vardı ve bıçağı ters çevirip ismailin boğazına değdireceği sıra Rabbim emretti.
Yetiş cebrail al şu iki koçu İbrahim bunları kurban etsin dedi.işte o sırada çok korktum yetişemeyeceğim diye ama şükürler olsun yetiştim dedi.

Peygamberimiz sordu :ya 3. sü Cebrail onuda anlat

Cebrail (a.s) : Ya RasulAllah onu ne sen sor ne ben söyleyeyim. Rabbime en yakın olduğum yerdeydim.kendi mekanımda ve 7 kat semanın en tepesi denebilir.Sen uhud savaşındaydın ve....

devam etmesini söyler Peygamberimiz :
Cebrail : Savaş sırasında darbe aldın.darbe alınca miğferinin demiri yanağına battı.Ashab geldi yanına ve sana olan terbiyesinden dirki o demiri eliyle değil ağzıyla yanağından hafifçe çekti çıkardı. İşte tam o sırada yanağından süzülen bir damla kan yere düştü düşecek...

Alemlerin Rabbi şöyle dedi: Yetiş Ey Cebrail.Eğer Resulümün Kanı yere düşerse andolsunki Yerde ve gökte birtek canlı bırakmam

Cebrail: işte o anda tüm gücümle yeryüzüne Uhud'a yöneldim.O kadar hızla indim ki .... Yanağından süzülen kan tam yere damlamak üzereyken yetiştim ve Kanadımın üzerine düşürdüm...Hamd olsun Rabbime..


 

Cemaziyelevvel Ayinin Namazlari

 
 
Lalegül Dergisi
 

Bu Salavat'ı Okuyan Rasulüllâh (SAS)i Rüyasında Görür



"Ey Allah! Efendimiz Muhammed'e ve âline öyle bir salât ile salât-ü selâm eyle ki, o Senin için bir rızâ (bizden hoşnut olmanın bir vesilesi), O'nun için bir karşılık ve O'nun hakkına karşılık sayılacak bir ödeme olsun."

Şeyh Salih ibni Abdirrezzâk el-Yeıııenî (Radryallâhu Anh) şöyle demiştir:

"Her kim vücûdunu, bulunduğu yeri ve elbisesini temizledikten sonra u-yuyuncaya kadar bu salât ile meşgul o-lursa Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)\ o gece görür.
 
Kaynak: www.islamcihadi.com
 

Hazreti Aişe'nin Dilinden En Sevgili



 

Aziz kardeşlerim herkes sevgiliyi anlatır. Ama leylaya mecnunun gözü ile bakmayanlar onda bir şey göremezler.
Sözlerine “Aişe binti Ebubekir Habibetü Habîbullah” (Ebubekir Kızı Aişe, Habibullahın Sevgilisi) diye başlayan mü’minlerin annesinden “En Sevgiliyi” dinleyelim. [1]
Yusuf’u gördüklerinde bu bir melektir diyen kadınlar, Benim efendimi görselerdi hançerlerini kalplerine saplardı.[2]
Bahar bahçelerine doğan güneşle, her bir parça toprakta ayrı ayrı renk ve kokularda çiçekler açar. Bu çeşitlilik güneşle toprak arasındaki cilveleşmenin dışa vuran yansımalarıdır.
Vefatında yüz bini aşkın sahabe bırakan kâinat güneşi, her birinde ayrı bir renk, ayrı bir şahsiyet bırakıp gitti. Hz. Aişe gibi kemalata âşık ruhlar için, O’nun cemalini görmek, bir ayrı bir saadet olsa gerektir:
“Allah Rasülü (sav) çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın on dördündeki dolunay gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısaca, başı büyük saçı dalgalıydı. Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa öylece bırakır toplamaz, bir tarafa meylederse de olduğu gibi bırakırdı. Saçlarını uzattığı zaman kulak memelerini geçerdi. Beyaz renkli ve geniş alınlıydı. Gür kaşlarının arasında öfkelendiği zaman kabaran bir damar vardı. Gayet güzel burunluydu ve kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan kimse O’nu hafifçe kıvrık burunlu zannedirdi. Gür sakallı iri gözlü, düz yanaklı, geniş ağızlıydı ve gülümsediği zaman inciler gibi parlayan dişleri vardı. Boynu sanki gümüşten bir huzmeydi. Endamı ve azaları uyumlu olduğu gibi etleri asla sarkık değildi. Karnı ile göğsü aynı hizadaydı. İki omuz arası geniş omuz kemikleri kalın idi. Genel olarak kılsız beyaz tenliydi. Ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar iplik gibi uzanan kılları vardı. Göbek kılları da inceydi. İki memesi ve karnı kılsız, kolları, omuzları ve göğsü hafif kıllıydı. Bilekleri uzun, el ayası geniş, el ve ayak parmakları kalıncaydı. Ayak altı çukur, üst kısmı düzdü. Üzerine bastığı zaman hafifçe yayılırdı. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Acelesiz, vakur fakat süratli, sanki yokuş aşağı iniyormuş gibi rahat yürürdü.

Erba´in-i İdrisiyye 11. İsm-i Şerif

BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU?




* Daima düşünceliydi.

* Susması konuşmasından uzun sürerdi.

* Luzumsuz yere konuşmazdı.

* Konuştuğunda ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.

* Dünya işleri için kızmazdı.

* Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

* Kötü söz söylemezdi.

* Affediciliği tabii idi, intikam almazdı.

* Düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

* Kimseyle çekişmezdi.

* Çok konuşmazdı.

* Boş şeylerle uğraşmazdı.

* Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.

* Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.

* Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı.

* Kimsenin kusurunu araştırmazdı.

* Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

* Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.

* Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.

* Her zaman ağırbaşlıydı.

* Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.

*Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.

* Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü.

* Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmazdı.

* Adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi.

* Vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.

* Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.

* Dostlarına şöyle derdi: “ Dünya da garip bir kimse, yahut bir yolcu gibi ol “

* Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu.

* Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.

*Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.

* Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.

* Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.

* Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi.

* Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.

* Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi: “ İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve

Saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve

Haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım “

*Sıradan değildi. Ama sıradan insanlar gibi yaşardı..

 

*** O, HZ. MUHAMMED MUSTAFA SALLALLAHUALEYHIVESELLEM***

 
1 9