script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

Esma'ul Hüsna 33. İsm-i Şerif


Sapitanlar 3 - MASON ABDUH VE HEZEYANLARI

 
Muhammed Abduh miladi 1849 yılında Mısırda doğdu ve 1905’de orada öldü. O dönemde Mısır’da çıkan Vekayı’-ul-Mısrıyye gazetesinde ve El-Menar dergisinde ve El-Ahram gazetesindeki yazıları, bozuk düşüncelerini ortaya koymaktadır.
Bir müddet Beyrut’ta da faaliyette bulundu. Ehli sünnet alimleri bunun kötü maksatlarını anladığı için yüz bulamayınca Paris’e gitti. Orada İslam’a karşı mason planlarını hazırlamaya çalışan Afgani’nin çalışmalarına katıldı.
Orada “El-urvetulvuska” dergisini çıkardılar. Sonra Beyrut ve Mısır’a gelerek alınan planları uygulamaya ve genleri aşılamaya başladı ise de hidiv Tevfik Paşa hükümeti, derslerinin ve yazılarının zararlı olduğunu anlayarak onu mahkeme ve memurluklarında kullandı.
Masonları desteği ve entrikaları ile Mısır müftüsü oldu. Ehlisünnete saldırmak için iyi fırsat bulmuştu. İlk olarak Cami-ul Ezher üniversitesini ders programlarını bozmaya, gençlere değerli ilimlerin öğretilmesini engellemeye başladı. Üniversiteden birçok dersi kaldırdı. Lise ve ortaokulda okutulan kitaplar, yüksek sınıflarda okutuldu.

En'am Suresi Faziletleri

Âlemlere rahmet olan sonsuzluk neBîsi buyururlar ki:

«cEn'âm sûresi bana bir defada ve yetmiş bin melekle teşyi' edilerek indi. Teşyi' sırasmda meleklerin tesbîh ve tah-mîd avazları vardı.» (100)

Sahâbîler saraymm sultanlarmdan Abdullah -ibn-i Mes'-ûd (radıyallahü anh) den; ResûlüUah (sallâllahü aleyhi ve-^ sellem) şöyle buyurdular:
«Kim sabah namazını cemâatle kılar ve namazı kıldığı yerde oturarak En'âm sûresinin başından üç âyet okursa, Allah bu sayede (ona) yetmiş melek* görevlendirir. Bunlar kıyamete kadar Allah'ı tesbîh (ve tenzih) ederler ve o kişiye de istiğfarda bulunurlar.» (101)

Muhkem – Müteşâbih Ayetler Ve Tevili

Kur’an-ı Kerim ayetlerinin bir kısmı herkesin anlayabileceği bir şekilde (muhkem), bir kısmı da herkesin anlamayacağı bir şekilde (müteşâbih) idi. Kur’an-ı Kerîm’de muhkem ve müteşâbih ayetlerin varlığına işaret eden bizzat yine Kur’an-ı Kerîm’in kendisidir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

“(Habibim) sana kitabı indiren O’dur. Ondan bir kısım ayetler muhkemdir ki bunlar Kitab’ın anası (temeli)dir. Diğer bir kısmı da müteşâbihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzularına göre) Onun te’viline yeltenmek için Onun müteşâbih olanına tabi olurlar. Hâlbuki Onun te’vîlini Allah Teâlâ’dan başkası bilmez. İlimde yüksek payeye erenler ise, “Biz O’na inandık. Hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bunları) salim akıllardan başkası iyice düşünmez.”1

Esma'ul Hüsna 32. İsm-i Şerif


Peygamberimizin Yüce Ahlaki - Cesareti


Cesur

ŞECAAT VE NECDET 

Şecaat: Dinî ve dünyevî hukukunu korumak için canını dahî verecek derecede gösterilen bir yiğitlik olarak tarif edilir.

Necdet: Korku ve dehşet veren bir hâdise anında ve olağanüstü haller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığını koruyup, endişeye kapılmadan sakin bir şekilde hareket etmektir.

Bu hasletlerden her ikisi de Peygamberimiz (asm)'de tam ve mükemmel manada bulunuyordu.

O, insanların en cesuru, en yüreklisi, en kahramanı ve en yiğidi idi. Gençliğinden itibaren hayâtının bütün devrelerinde şecaat manasındaki cesaret, Peygamberimiz (asm)'de çok açık bir şekilde görülüyordu.

 Peygamberimiz (asm) tebliğinde ve insanları hakka davetinde o derece metanet, sebat ve cesaret gösteriyordu ki, büyük devletler, büyük dinler, kavim ve kabilesi ve hatta amcası ona şiddetli düşmanlık ettikleri halde, zerre kadar bir tereddüt eseri, bir telaş, bir korkaklık göstermiyor; tek başına bütün dünyaya meydan okuyor; İslâmiyeti anlatmaya devam ediyordu. Bu sebat ve azmin sonunda nihayet İslâmiyeti dünyaya hakim kıldı.

O’nda (asm),  her zaman sarsılmaz ve sağlam bir irade vardı. Bu iradenin ters yüz edilmesi mümkün değildi. Çünkü O’ndaki (asm) iradeyi Cenâb-ı Hakk, gizli meşietiyle biledikçe bilemişti.

Fikih Babi - KAYNAKLAR



KAYNAKLAR
1- El-Mebsut - Şemseddin es-Serahsi
2- El-Hidaye - Aliy İbn Ebibekir El-Merginâni
3- Haşiyet-i İbni ağabeydin- İbni Abidin
4- Kitab ıl-Fıkh alel-Mezahib il-Erbaa Abdurrahman el-Ceziri
5- Sahih-i Buhari
6- Sahih-i Müslim
7- Sünen-i Ebu Davud
8- Sünen-i Nesei
9- Sünen-i Tirmizi
10- Sünen-i İbni Mace
11- Müsned- İmam Ahmed İbn Hanbel
12- Muvatta- İmam Malik İbn Enes
13- Mecmeğ iz-Zevaid ve Menbeğ el-Fevaid- ibn Hacer el-Heysemi
14- Kitab el-Asar ..Muhammed İbn Hasen El-Şeybani
15- Kitab il-İ tibar- Hazimi
16- El Müstedrek - Hakim
17- Et-Tabakat- İbnSa'd
18- Ulûm el-Hadis- Hakim
19- Ed-Diraye- Hafız İbn Hacer el-Askalani
20- Feth el-Kadir- İbn el-Hemmam
21- Şerh Meanil Esâr- Tahavi
22- Nasb ar-RayeMuhammed..Abdullah İbnu Yusuf el-Hanefi ez-Zeylai
23- Ahkam-ül Kur'an- Tahavi
24- Ahkam-ur Razi- Razi
25- El-Muğcem es-Sagir- Taberani
26- El-Muğni- İbn Kudame

 


 

 

Ölü veya Diri Rabbim Dilerse Arasında Bir Fark Yoktur - Cübbeli Ahmet Hoca


Bedenin esâretinden, ilişkilerinden ve engellerinden kurtulan bir ruhta, öyle tasarruflar, öyle kuvvetler, öyle himmetler ve Allâh-ü Teâlâ ile öyle süratli irtibatlar bulunur ki, beden içerisinde hapsolmuş basit bir ruhta bu güçlerin hiç biri tasavvur edilemez.

Allâh-ü Teâlâ’ya hamd-ü senâlar, Rasûlüllâh (Sallâ-llâhu Aleyhi ve Sellem)’e ve âl-i ashâbına salât-ü selâmlar, ölü ve diri tüm Allâh dostlarına fevka’t-tecellîlerle duâlardan sonra; geçen yazımızda tevessülün ölümden sonra da câiz olduğunun delillerini serd etmeden önce cevabını açıklamak istediğimiz bazı suâller sorduk ve bunlar içerisinden sadece birincisinin cevabını açıkladık ki, o da ölümün bir yok oluş demek olmadığı, sadece bir yurttan diğerine geçiş olduğu konusuydu.


İkinci sorumuzun cevabına gelince; evvelâ şunu ifade edelim ki; Allâh-ü Teâlâ’nın izni ve yardımı olmadan kimsenin bir şeye gücü yetmeyeceği hususunda ölüyle dirinin farkı yoktur. Allâh-ü Teâlâ’nın müsaadesiyle bir şeye kadir olma hususunda ise ölüyle dirinin farkı vardır ama, muhâliflerin dediği gibi, diri muktedir, ölüyse âciz değildir, aslında bu iddia, şirkin ta kendisidir. Zîra diriye müstakil bir güç isnad etmektedir. Fakat ölüyle dirinin gücü arasında farklı bir durum vardır, çünkü ölenin ruhunun, dirininkinden daha güçlü olduğu şüphesiz bir hakîkattir. Zîra bazılarının zannettiği gibi, sadece dirilerden duâ ve hediye bekleyen bir âciz konumuna düşmez, bilakis gerçek gücünü göstermesinin önündeki tek engel olan cesetten kurtulunca, sağ iken yapamadığı şeyleri yapmaya başlar. Nitekim İbn-i Kayyım ki bir çok yanlışların sahibidir, İbn-i Teymiye’nin yanlış fikirlerini yayarak büyük bir ifsâda sebebiyet vermiştir. Ama Mevlâna Hâlid (Kuddise sirruhû)nun da beyânı veçhile; rûhun ölümünden sonraki tasarruflarını ispat hususunda birçok delil toplayarak, kendisini önder kabul ettiklerini savunan tevessül düşmanlarını şaşkına çevirmiştir. İşte bu kişi, “er-Rûh” isimli kitabında şöyle demektedir: ‘Bedenin esâretinden, ilişkilerinden ve engellerinden kurtulan bir ruhta, öyle tasarruflar, öyle kuvvetler, öyle himmetler ve Allâh-ü Teâlâ ile öyle süratli irtibatlar bulunur ki, beden içerisinde hapsolmuş basit bir ruhta bu güçlerin hiç biri tasavvur edilemez.

Âşûra (Aşure) Gecesi ve Gününün Amelleri


Senin Rabbin Diledigini Secer - Cübbeli Ahmet Hoca



“Senin Rabbin dilediğini yaratır ve seçer! Onlar için seçim (hakkı) yoktur...” (Kasas: 68)

Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki; “Her kim Şaban ayına değer verir, onda Allâh-u Teâlâ’dan sakınırsa, taatıyla amel eder ve nefsini günahlardan tutarsa, Allâh-u Teâlâ onun günahlarını bağışlar ve o sene vuku bulacak tüm belalardan ve hastalıklardan kendisini emin kılar.”

Bu mübarek âyetlerde Allâh-ü Teâlâ hazretleri, yaratmada ve seçmede yegâne olduğunu ve bu hususlarda, kendisiyle çekişecek ve hükmünü geciktirecek hiçbir şey olmadığını haber vermiştir. Hiçbir kimse, Mevlâ Teâlâ hazretlerinin bir şeyi ihtiyar ve iltizam buyurmasına mani olamaz. O’nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Hayrı ve şerri ile bütün işler, O’nun kudret elindedir ve işlerin dönüşü O’nadır.
Hâzin ve Kazî’nin beyanlarına göre bu âyetin sebebî nüzûlü; Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Kendisine Peygamberlik verilip, tebliğ ve dâvete başlayınca, müşrikler: “Allâh-ü Teâlâ Kur’an’ı, bu iki beldenin karyelerinden bir büyük zat üzerine inzal etmeli değil miydi?” demeleri üzerine, bunu red için bu âyet nâzil oluyor.

İHSAR BABI



İHSAR BABI
İHSAR İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
BAŞKASININ YERİNE HACCETMEK
BAŞKASININ YERİNE HACCETMEK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
ihramda’ olan kimsenin hac veya umresini hastalık, düşman ve benzeri gibi herhangi bir sebepten dolayı tamamlamaya imkân bulamaması demektir.

Sapitanlar 2 - CEMALEDDİN AFGANİ


İslam alemine “alim” olarak lanse edilen din tahrifçilerini sizlere tanıtmaya devam ediyoruz. Bu yazımızda Cemaleddin Afgani’yi tanıyacağız.
Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Han zamanlarında beş defa sadrazamn olan ve 1871′de ölüp, Süleymaniye Cami bahçesinde gömülen Ali paşa mason idi. Dinde reformcu olan Cemalledin Afgani’yi İstanbul’a getirip, dinde reform yapmak için onunla elele vererekçalışmaya koyuldu. Fakat İslam alimleri uyanık davranarak meydanı bunlara bırakmadılar. Cemalledini rezil ettiler. Ali Paşa’da onu destekleyemedi…
Cemaleddin Afgani 1254’de Afganistan’da doğdu. 1261’de Kabil’e geldi. On sene kaldı. Felsefe kitapları okudu. Bir aralık, Ruslara Afganistan hakkında casusluk yapıp, jurnaller verdi. Ruslardan çok para aldı.

Sabah Erken Kalkmak İçin Okunacak Dualar


Erken Kalkmak İçin
Bir de her kim gece yatarken:
 

okuyup erkenden uyanmak niyetiyle yatar ise bi-iznillahi teâlâ dilediği saatde uyanır. Uyandığı zaman hemen kalkıp abdest alır, ibâdetine başlar.

Peygamberimizin Yüce Ahlaki - İnsanların En Cömerdi


İnsanların En Cömerdi

Hz. Muhammed (asv), insanların en cömerdi ve en iyilik severi idi. Ramazan'da Cebrâil (as) ile beraber bulunduğu zamanlarda her şeyini verirdi. Cebrâil (as), her Ramazan gecesi Onun (asm) yanına gelir, ona Kur'an öğretirdi. Cebrâil (as) şöyle derdi: 

"Allah'ın Râsulü, bereket getiren rüzgârlardan daha cömerttir." (Müslim, Fezâil, 12, 2308)

Malı olmayan kişide hırs değil kanaat olmalıdır. Malı olan kişide ise cimrilik değil cömertlik olmalıdır.

İKİ ALTINDAN KURTULMAK

Bilal-i Habeşi anlatır:

Allah'ın Elçisinin hesaplarını ben takip ediyordum. Bir fakir kendisinden yardım istediğinde bana emreder, eğer elimizde para yoksa birinden borçlanarak o fakirin ihtiyacını görürdük. Bu durumu bilen ve Hz. Muhammed (asv)'e de sempatisi olduğu zannedilen zengin bir putperest bir gün bana:

Esma'ul Hüsna 31. İsm-i Şerif


 

Hz.Peygamberin Üstünlüğünü Inkar Edenlere Reddiye - Cübbeli Ahmet Hoca



MUSTAFA İSLAMOĞLU ‘BEŞERİN EN ÜSTÜNÜ’NÜN BÂZI ÜSTÜNLÜKLERİNİ İNKÂR EDERKEN BİZ O SEVGİLİYE VEFÂ BORCUMUZU NASIL ÖDEYEBİLİRİZ?

Bu reddiyeleri kaç kişiye ulaştırırsanız ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şânını tasğir ve şerefini tenkis için uydurulan bu hezeyanlara inanarak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şefâatinden mahrum olmaktan kimleri kurtarırsanız, Allâh ve Rasûlü nezdinde o denli mahbûbiyet ve makbûliyet kesbedecek ve Makâm-ı Mahmûd’un Sâhibinin ırzını ve haysiyetini koruyan bahtiyarlar zümresinde haşrolunacaksınız.

İdrâkiyle müşerref olacağımız Mevlid ayı olan Rebî’u’l-evvel ayında Rahmeten li’l-âlemîn olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i bize gönderen Allâh-u Te’âlâ’ya sonsuz hamd-ü senâlardan, kendisi: “Ben ancak çokça hidâyet eden bir rahmetim” buyuran Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ve âl-i ashâbına sınırsız salât-ü selâmlardan sonra!

Bu ayki yazımızın başlığından da anlayacağınız üzere; Kâdı Iyâz, Suyûtî ve Nebhânî gibi büyükler işlerini güçlerini, keyiflerini ve zevklerini terkedip bütün ömürlerini Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dînine ve O’nun fazîletlerinin neşrine hizmet uğrunda kitaplar yazmaya vakfetmişlerken, Mustafa İslamoğlu gibi birileri de bütün mesâilerini Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bâzı fazîletlerini inkâr etme ve insanlara da bu inkârcı fikirleri telkin etme uğrunda hebâ etmektedirler. Ne yazık ki, İslâmî ilimlerden yoksun olan günümüz Müslümanlarının bir kısmı, canları gibi hattâ canlarından ileri sevdiklerini iddiâ ettikleri Peygamberlerinin en sahîh kaynaklarda yer alan fazîletlerini hayâsızca ve pervâsızca inkâr eden bu kişi hakkında hâlâ: “O kültürlü ve âlim biridir, belki bir bildiği vardır, Cübbeli Hoca niçin Müslümanların aleyhinde konuşuyor?” diyebilmekte, böylece de icmâa muhâlefetten başka hiçbir meziyeti olmayan bu kişinin şaz görüşleri karşısında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, kendisi hakkındaki açık beyanlarını, sahâbenin kavlî ve fîlî tatbîkâtını ve on dört asır ulemâsının cumhûrunun görüşlerini rahatlıkla göz ardı edebilmektedirler. Bu reddiyeleri hazırlamam ve sohbetlerimde bu konuları gündeme getirmem husûsunda beni tenkid edenleri insâfa dâvet ederek kendilerine şu soruyu yöneltiyorum: “Mustafa İslamoğlu “Yahudileşme Temâyülü” kitabında; hayızlı kadının mescide girmesinin helal olmadığını söyleyen Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i, ashâbını ve günümüze kadar gelip geçmiş dört mezheb ulemâsının tümünü Yahudilere meyletmekle ithâm ederken, “Üç Muhammed” kitabında ise, Ka’bu’l-Ahbâr gibi, sahâbenin dahi kendisinden ilim öğrendiği yüce bir Tâbi’î’yi, Yahudi Kabbalizmine dayalı hadis uydurmakla suçlarken, ayrıca Şifâ-i Şerîf sâhibi Kâdı Iyâz ve Hasâis sâhibi Suyûtî gibi büyükleri, dolayısıyla onların kaynak gösterdikleri Buhârî, Müslim ve Ahmed ibni Hanbel gibi muhaddis ve müctehitleri Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e karizma kazandırmak için hadis uydurma iftirâsıyla karalarken hiç çekinmiyor da, ben bu zatları ve doğru görüşlerini müdâfaa uğrunda reddiye hazırlarken niye çekineyim? Ayrıca şunu soruyorum: “İnsanlar ona ‘Sen bu büyükler hakkında nasıl böyle ağır ithamlarda bulunabiliyorsun ve bunca sahîh hadisi nasıl inkâr edebiliyorsun, sen bu cesâreti nereden alıyorsun?’ diyecekleri yerde, nasıl oluyor da bana: ‘Sen bu kişinin hakkında nasıl konuşabiliyorsun’ diyebiliyorlar.”

Cocuk Isteyenlerin Okuyacagi Ayetler


 
Arifan Dergisi Mayis 2011
 

Sapitanlar 1 - Ibni Teymiyye




Miladi 1943 senesinde vefat eden Seyyid Abdülhakim Efendi buyuruyor ki: “Dinde reform sapıklığını ortaya ilk çıkaran İbni Teymiyye oldu. Bu sapıklık sonradan, cahiller ve İslam düşmanları tarafından küfre kadar götürüldü.”

Yazıya başlamadan önce şöyle bir hatırlatma yapmak isteriz. İngiliz ajanı sayesinde Vehhabiliği kuran Muhammed b. Abdülvehhab’da İbni Teymiyye’nin ve talebesi İbnii Kayyım’ın kitaplarından etkilemiştir.

Bu gün dinde reformdan bahsedenlerin üstadı İbni Teymiyye’dir. Günümüzün reformdan bahseden ve durmadan yeni şeyler ortaya atan Porfesör ve hoca geçinenleri buna göre değerlendirmenizi tavsiye ediyoruz.

İbni Teymiyye’yi tanımak için fikirlerini ve o dönemdeki âlimlerin sözlerine kulak vereceğiz. Sizlerde bu bedbahtın ne derece tehlikeli olduğunun farkına varacaksınız.

YAĞMUR DUASİ NAMAZI



YAĞMUR DUASİ NAMAZI
İmam Ebu Hanife:
Allah (c.c)'nun yağmur yağdırması için kılınan (istiska) adını alan bir namaz yoktur. (İstis)'dan gaye; duâ ve Allah (c.c)'dan af dilemektir. Ancak, insanlar yalnız başlarına namaz kılarlarsa bu da iyi olur.
Zira Cenab-ı Hak, Nuh (a.s)'dan
"Dedim ki Rabbiniz'den bağışlanmanızı dileyin. Zira Rabbiniz çok bağışlayıcıdır ki size bol bol yağmur yağdırsın."
(Nuh: 10-1)
diye buyurmaktadır.Bir başka âyette de:
"Ey Kavmim! Rabbiniz'den mağfiret isteyin. Sonra yine O'na tevbe edin ki, üstünüze gökten bol bol yağmurlar indirsin. Kuvvetinize kuvvet katsın. Suçlular olarak yüz çevirmeyin."
(Hud: 52)
Enes (r.a) demiştir ki:
"Rasulullah (s.a.s) cuma günü hutbe okurken adamın biri gelip şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü! Hayvanlar öldü, yollar kesildi, Allah'a duâ et te, bize yağmur versin." Bunun üzerine Rasulullah, Allah'a duâ etti; (bir rivayette ellerini kaldırdı). Sonra: "Ey Allah'ım! Bize yağmur ver" buyurdu. Bunun üzerine bir sonraki cumaya kadar yağmur yağdı da yine adamın biri gelip:
"Ey Allah'ın Rasulü! Evler harab oldu, yollar bozulup tıkandı, hayvanlar helak oldu" deyince Rasulullah (s.a.s):
"Ey Allah'ım! Dağ başlarına, yüksek tepelere, vadilerin içerilerine ve ağaçlık yerlere (bir rivayette; çevremi zeüstümüze değil)" diye yalvardı. Bunun üzerin’ bulut Medine'nin üzerinden kalktı ve Medine'nin üzerine bir damla bile düşmediği halde, etrafa yağmaya devam etti. Medine'ye bakınca bir taç manzarası arzediyordu."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
Diğer iki imam ise: İmam, halka iki rekât namaz kıldırır. İmam, sesli okur ve namazdan sonra hutbe de okur. İmam, duâ ederken yüzünü kıbleye verir ve sırtındaki üste giyilen elbisesini ters çevirerek duâ eder.
Abbad b. Temim'den; amcasının şöyle dediği rivayet edildi: "Rasulullah (s.a.s)'i yağmur duasına çıktığı gün gördüm de, arkasını insanlara çevirip duâ eder olduğu halde Kıble'ye döndü, sonra elbisesini ters çevirip giydi. Sesli okuyarak bize iki rekât namaz kıldırdı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.s) bir gün istiskaya çıktı. Bize, ezansız ve ikâmetsiz olarak iki rekât namaz kıldırdı. Sonra, bize hutbe okudu. Ellerini kaldırarak ve yüzünü Kıble'ye döndürerek Allah'a duâ etti. Elbisesini çevirdi. Sağ yanı sol cepkeni ve sol yanı sağ cepkeni üzerine aldı."
(Ibni Mace, Beyhaki Sahih senedle rivayet ettiler.)
Cemaat ise elbisesini ters çevirmez. Çünkü buna dair hiçbir nakil yoktur.
İmam Ebu Hanife ise:
Dua ederken elbise ters çevrilmez. Çünkü hiç bir duada elbiseyi ters çevirmek diye bir şey yoktur. Rasulullah (s.a.s) böyle yapmış ise, şeklin değişmesi ile havanın değişmesini tefeûl etmiş veyahut bunu vahiy yolu ile bilmiş ki bizim için mümkün değildir, demiştir.
Gayri müslimler yağmur duasına katılmazlar. Çünkü yağmur duası Allah'tan rahmet dilemektir. Müşrik olanlar için ise, Allah'tan rahmet yerine lanet inmektedir.

 

Peygamberimizin Yüce Ahlaki - Çocuklara Şefkati



Baba, Dede ve Tüm Çocuklara Şefkatiyle

İBRAHİM'İ ZİYARET 

Hizmetçisi Enes, O'nu (asm) "Aile efradına O'ndan daha şefkatli davranan bir insan görmedim." sözleriyle anlatır...

Hayatının son yıllarında dünyaya gelen oğlu İbrahim'i, bulunduğu süt annenin evinde sık sık ziyaret eder... Burası, Medine'nin kenar mahallelerindedir ve süt annenin kocası da bir demirci ustasıdır. Evin içi de çoğu kez demirci ocağından gelen dumanla doludur. Her ziyarette İbrahim'i kucağına alır ve uzun uzun koklayarak öper. Bu sırada bütün Arap yarımadasını hakimiyeti altında bulunduran bir devletin de başkanıdır.[1] 

AĞLAYAN BİR ÇOCUĞUN SESİ

Mescit'te sabah namazını kıldırmaktadır. Genellikle yaptığı uygulama, farz olan iki rekatta, namazın ruhuna uygun bir biçimde, ağır ağır 100 ayet okuyarak uzun bir namaz kıldırmak iken, o sabah çok kısa sürede namazı tamamlar ve selam verir. Arkadaşları sorar:

- Ey Allah'ın Elçisi! Bugün neden namazı hızlı kıldırdın?

- Ağlayan bir çocuğun sesini duydum. Ana-babasının üzüleceğinden endişelendim.[2] 

BEN DE SİZİ SEVİYORUM

Esma'ul Hüsna 30. İsm-i Şerif


 

CUMA SABAHININ İSTİĞFARI


Enes (Radıyallâhu Anh)da.n rivayete göre Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ŞÖylc buyurmuştur:
"Her kim cuma gününün sabahı, sabah namazından evvel üç kere:
 

'Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan, Hayy ve Kayyum olan O büyük Allâh-u Te'âlâ'dan mağfiret talep ederim' derse, günahları denizin köpükleri kadar (fazla) da olsa, Allâh-u Te'âlâ onları affeder."

(Ibnü 's-Siinm, Amelü'l-yevmi ve'l-leyle, no:83, Nevevî, el-Ezkâr:41)
 

Ölümünün Ardından Ölenin Kerâmeti ve Şerefi Bâkîdir


(Hz. Osman (ra)´in Kabr-i Serifi)

Ölüye kabrinde hürmet etmek, evinde hürmet etmek gibidir. Çünkü kabirler, ölülerin yurtları ve ziyaret mahalleridir. Rablerinin rahmeti onların kabirlerine yağmaktadır. Yüksek derece sahiplerine
özel tecellîler inmektedir.


Allâh-u Te‘âlâ’ya sonsuz hamd-ü senâlar, Rasûlüne, Ehl-i Beyt’ine ve diğer âl-i ashâbına sınırsız salât-ü selamlar, evliyâ ve meşâyıha tâzim ve senâlardan sonra; dergimizin başlangıcından bu yana tevessülle ilgili bazı konuları delilleriyle beraber îzaha çalışmış ve bu hususta birkaç soru sorup cevaplandırmıştık.

Takip edenlerin bileceği üzere dördüncü soru; ölünün vefatının ardından bir değerinin olup olmadığı sorusuydu. Bugünkü yazımızda inşâallâh bu konuyu vuzûha kavuşturmak için gerekli delilleri serdedeceğiz.

Hicri 1434 Yili Islam Alemine Hayirli Olsun...


 

Haram Aylarin Orucu


 
Arifan Dergisi
 

Peygamberimizin Yüce Ahlaki - Hoşgörülü



YAHUDİ İDİ, İNSANDI

Medine'de meydanlık bir yerde arkadaşlarıyla oturmaktadır. Önlerinden bir cenaze alayı geçer. Alayın her şeyinden belli olmaktadır ki bu bir Yahudi cenazesidir. Hz. Muhammed (asv) cenaze geçinceye kadar, kalkarak ayakta bekler. Arkadaşları şaşkın, "belki de durumu anlayamamıştır" düşüncesiyle uyarırlar:

"Ey Allah'ın Elçisi! Bu bir Yahudidir."

Yani Müslüman değildir. Yani ayağa kalkmanız gereksizdir.

Oysa ki Hz. Muhammed (asv) başından beri her şeyin farkındadır, cevap verir:

"Fakat aynı zamanda bir insandır."[1] 

ABDULLAH'LA UĞRAŞMAYIN

GÜNEŞ VE AY TUTULMASI ANINDA NAMAZ KILMAK



GÜNEŞ VE AY TUTULMASI ANINDA NAMAZ KILMAK
1- Güneş tutulduğu zaman imam halka sünnet namazı gibi iki rekat namaz kıldırır. Bu namazı cuma namazını kıldıran imam kıldırır. Şayet kendisi bulunmazsa anlaşmazlığa düşmemeleri için herkes kendi kendine ve tek başına kılar.
Ebu Bekr (r.a)'nün şöyle dediği rivayet edildi:
"Rasulullah (s.a.s)'in yanında idik te, güneş tutulunca Rasulullah (s.a.s) kalkıp elbisesini sürükleyerek çok acele bir şekilde mescide girdi. Biz de arkasından girince, güneş yeniden parlak haline dönünceye kadar bize iki rekât namaz kıldırdı."
(Buhari, Nesei)
2- Güneş tutulması anında kılınan namaz ezansız ve kâmetsiz kılınır.
Abdullah b. Amir (r.a)'nun şöyle dediği rivayet edildi:
"Rasulullah (s.a.s) zamanında güneş tutulunca, biri çıkıp: "Cemaatle namaza hazır olup, geliniz" diye bağırdı."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
3- İmamın, bu namazın rekâtlarını ve okuyuşları­ nı uzatması daha efdaldir.
Ubey b. Ka'b (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.s) zamanında güneş tutulmuştu. Bunun üzerine cemaate namaz kıldırdı ve uzun sureler den okudu."
(Ebu Davud)Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.
4- İmam bu namazda içinden (gizli) okur.
Semure (r.a) demiştir ki:
"Rasulullah (s.a.s) güneşin tutulması zamanında sesini işitmez olduğumuz halde bize namaz kıldırdı."
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)
Tirmizi ve Hakim bu hadis için Sahih dediler.
5- Namaz bittikten sonra imam, güneş açılıncaya' kadar dua eder.
Ebu Musa (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Muhakkak Allah'ın gönderdiği şu âyetler kimsenin ölümü ve hayatı yüzünden değildir. Ancak; Allah, kullarını korkutmak üzere bunları göndermektedir. Şuhalde böyle bir şeyi gördüğünüz zaman Allah (c.c)'nun zikrine, duâ ve istiğfara koşunuz."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei)
6- Ay tutulması namazı ise cemaatle kılınmaz. Çünkü vakit gece olduğu için hem halkın toplanması mümkün değildir ve hem de fitneden korkulur. Herkes kendi kendine kılar.
Rasulullah (s.a.s):
"Güneş ve ay; gerçekten, Allah (c.c)'nun âyetlerinden birer âyettir ve kimsenin hayat ve ölümü yüzün den tutulmazlar. Tutulduklarını gördüğünüz vakit Allah' a duâ ediniz, tekbir getiriniz ve namaz kılıp sadaka veriniz" buyurdu.
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

 
1 9